Bu bahsi geçtiğimiz günlerde Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından hedef alınan Barış Terkoğlu’nun cevabıyla açıyorum:
“Ankara’nın ortasında bir torbacıya ya da İstanbul Şişli’de yaşı on sekiz olmamış bir tetikçiye vurdurmadığınız sürece bırakın tartışalım.”
13 Kasım akşamı Bursa’da silahlı saldırıya uğrayan gazeteci Yaman Kaya soruşturmasında, ev hapsiyle serbest bırakılan şüphelilerin nihayet savcılığın itirazı sonucunda tutuklandığını öğrendik. Değme adalet içimize su serpti. Doğrusu bu kadar yaygara kopmasaydı, bırakın tutuklanmayı “gözaltına alındıkları karakoldan ellerini kollarını sallayıp gidecekler miydi?” diye düşünmeden edemiyorum. Ne de olsa örneği çok. Failli meçhul cumhuriyetinde isimsiz dosyalar arşivinde yerini çoktan almış olurdu, kaçınılmaz olarak.
Yaman Kaya, kendisini tanıyan ve takip edenlerin izlediği kadarıyla Bursa’nın imar rantından voleyi vuranların ensesindeki nefes olarak biliniyor. Hal böyle olunca, bilmediği düşmanlarının olması pekâlâ olağan. Bursa ovasına çökmüş akbabaların kenti nasıl semirdiğinin belki de kırıntılarını görüyoruz.
Tepeden aşağı, iç içe geçmiş yolsuzluk mekanizmasının emniyette, yargıda ya da ne bileyim maliyede elinin kolunun olmaması düşünülebilir mi? Gazetecilik hep şüpheyle yaklaştırır, sanmıyorum.
Daha üzerinden bir ay geçmedi, gazeteci Tolga Şardan tutuklandı (serbest bırakıldı), Cengiz Erdinç gözaltına alındı, serbest kaldı, Dinçer Gökçe gözaltına alındı serbest kaldı. Neden? Haber yaptıkları için. Peki, savcı, “bu insanlar gazetecilik yaptı o yüzden aldık” ya da “bu nedenle bıraktık” dedi mi? Hayır. Fakat şüpheye yer olmayacak şekilde, ismini andığım gazetecilerin hepsinin gazetecilik yaptığına şahidiz. Kamuoyu da böyle düşünüyor, tartışmasız.
İşi gazetecilik olanlar, gazeteci olabilenler, haber yapanların arkasında dururlar. Pek çok gazeteci arkadaşımız da cezaevinde. Bir kısmı hükümlü, bir kısmı yalan haber yaptığı iddiasıyla hem de. Şimdi, biz bu insanların yalan haber yaptığı noktasında mutabık mıyız? Sanmıyorum. Onlar gazetecilikten başka bir şey yapmadılar.
Hasılı, gelelim Yaman Kaya’ya. Hukukçular daha iyi bilir tabi ama Yaman Kaya’nın uğradığı silahlı saldırı da bir kasıt var. Öldürme kastı. Olası kast, korkutma vs. yok. Yaman Kaya saldırıya uğradıktan sonra köklü gazetecilik kurumları da ilk elden açıklama yayımladılar. İçeriği tahmin edebileceğiniz üzere bir dizi klişe kelamlarla süslü. Çok teşekkürler beyefendiler, hanımefendiler.
Ne demiş bu gazetecilik örgütleri hatırlayalım.
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Bursa Şubesi saldırıyı şiddetle kınadı. “Basın özgürlüğünün iktidar tarafından baskı altında alındığı bir dönemde gazetecilere yönelik şiddet eylemi kabul edilemez. Tesellimiz meslektaşımız Kaya’nın yara almadan saldırıyı atlatmış olmasıdır. Arkadaşımızın sonuna kadar yanındayız” açıklaması yaptı.
Kaya’ya yönelik silahlı saldırıyı yazılı bir açıklama yaparak kınayan Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı, çirkin saldırının takipçisi olacaklarını söyledi. Kolaylı “Tek tesellimiz meslektaşımızın iğrenç saldırıdan yara almadan kurtulmuş olmasıdır. Halkın haber alma özgürlüğü adına fedakârca görev yapan meslektaşımıza ‘geçmiş olsun’ diyor, eli silahlı saldırganın yakalanarak hak ettiği şekilde cezalandırılmasını bekliyoruz” dedi.
Oysa, ÇGD ve BGC, Bursa’da sokağa çağrı yapıp bütün toplumsal muhalefeti de davet etmeliydi. ‘Samimiyet’, yazılı açıklamanın ötesine geçemedi. Sokak çağrısına kulaklar tıkandı. TMMOB hariç. TMMOB, Yaman Kaya’ya saldırıyı kendi kurumlarıyla kınayan bir basın toplantısı organize etti. Gazeteciler neden böyle bir çağrı yapmadı diye düşünüyorsanız, ‘gazeteciliklerini’ hatırlamışlar, sorgulama yapmışlar falan!
Çok değil 2021 yılında Bursa’da bir radyocu öldürüldü. Ne kadar takipçisi olundu? Herhalde takip etmek derken, dosyanın ne aşamada olduğundan bahsetmiyoruz. Cinayetin nedenini, niçinini, kimler tarafından organize edildiğini kamuoyuyla paylaşmayı görev ediniyoruz, diye anlıyorum.
Şimdi bir de bu açıklamalara yazılmayan ama bir grup arasında fısıltı olarak kulaktan kulağa yaydırılan bir hadise var. Dilim varmıyor buralara yazmaya. Akçeli işlerinden akıllarını, ellerini çıkarmayanlar, yakın oldukları belediyelere, şirketlere toz kondurmayanlar… Hele ki bir de aleyhe haber yapanlara üçüncü kişiler aracılığıyla para teklif edenler. “Maskeli gazeteciler”, Yaman Kaya’ya saldırının ardından magazin senaryoları yazıp, suyu bulandırmaya çalışıyor. Şu unutulmasın, zalimlik karşısında haysiyet kendini var edecektir. Gazeteciliğin alameti farikası da tam olarak budur.
Gazetecilik size kalmayacak, tarihte de kaldığı görülmemiştir. Birileri çıkıp mesleğin onurunu kurtarmıştır.
Neyse ki Bursa’da hala gazetecilikte ısrar eden, parayı pulu elinin tersiyle iten onurlu meslektaşlarım var. Onlar hem Bursa’nın hem de gazeteciliğin yüz akıdır. Şimdi o çok meşhur sözle bitireyim istiyorum.
Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere.
Yaman Kaya yalnız değildir, böyle bilinsin.