Dostoyevski bir yazısında ‘istediğiniz kadar ağır kanun yapın, en detaylısını yapın, doğa kanunundan daha ağır bir kanun yapamazsınız’ der. Evet, buzullar eriyip yok olduğunda hiçbir yasa onu geri getiremez.
Dünya, önlenemeyen, durdurulamayan bir endüstri krizinin içinden geçiyor. Başka bir deyişle modern dünya, bugün geçtikçe derinleşen ve içinden çıkılmaz devasa bir uygarlık krizi yaşıyor. Krizin yükünü zengin kuzey, yoksul güneye yıkmış durumda gözüküyor. Aslında tam da böyle değil. Duruma yakından bakınca birçok kesim iklim krizinden hepimiz sorumluyuz dese de ortaya çıkan araştırmalar çok farklı gerçekleri işaret ediyor. Dünya üzerinde yaşayan herkesin bir karbon ayak izi bulunsa da özel yatlar ve jetlerle seyahat eden milyarderlerin küresel karbon salınımı, şaşırtıcı boyutlarda olduğu görülüyor.
Konuya ilişkin araştırma yapan Indiana Üniversitesi ekonomi antropoloğu Profesör Richard Wilk ve Beatriz Barros’un raporuna göre milyarderlerin sahip olduğu lüks yatlar ve özel jetlerin atmosfere bıraktığı sera gazının tahminlerin ötesinde olduğu görüldü. 2018’de ABD’de toplamda 15 bin ton karbon salınımı yapılırken bunun 8 bin 190 ton karbon salınımının sadece en zengin 20 kişi tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Araştırmalarda bir “süper yatın” yıllık karbon sürümü hesaplanırken, sürekli mürettebatı, helikopter pisti, deniz altısı ve havuzları olan lüks araçların yılda ortalama 7 bin 20 tona yakın sera gazı saldığı saptandı.
Bunların başında Rus oligark Abramoviç geliyor. 7 süper lüks yata ve özel jetlere sahip Abromoviç, en fazla karbon salınımına neden olan kişilerin başında geliyor. 2018 yılında tam olarak 33 bin 859 ton karbon salınımıyla en önde yer alıyor. Yine dünyanın en zengin insanların başında gelen Microsoft’un kurucusu Bill Gates özel yatı olmamasına rağmen özel jetler sahibi milyarderlerden biri. Yıllık ortalama karbon ayak izi, 7 bin 493 ton karbonla dünyaya çok fazla zarar verenler arasında olduğu kabul ediliyor.
Yukarıda yazılan araştırmalara göre “çevreyi kirletme hakkı” verilen milyarder 300 bin kişi, dünya gezegeninde yaşayan 8 milyar insanı karbon kirliliğine maruz bırakıyor. Yine İngiltere merkezli yardım kuruluşu Oxfam ve Çevre Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre Bill Gates, Roman Abramoviç, Elon Musk, Bernard Arnault, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg gibi isimlerin içinde olduğu dünya nüfusunun en zengin %1’inin, dünyanın yoksul yarısına göre iki katından fazla karbon salınımından sorumlu olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmalara göre 1990’dan 2015’e kadar olan süreçte karbon sürümlerinin %60 arttığı belirtiliyor. Bu süreçte dünyanın en zengin kesiminin artışa, en yoksul %50’nin yarattığı artıştan yaklaşık 3 kat fazla etki ettiğini yazıyor. Raporda en çok emisyona neden olanın zenginler olduğu belirtilirken, krizden en çok etkilenenin yoksullar olduğu belirtiliyor. Oxfam İklim Politikası Başkanı ve raporun yazarı Tim Gore krizin nedenini; “Zengin bir azınlığın aşırı tüketimi iklim krizini körüklüyor. Ancak bunun bedelini yoksul topluluklar ve gençler ödüyor. Bu aşırı karbon eşitsizliği hükümetlerimizin onlarca yıldır büyük ölçüde eşitsiz ve karbon yoğun ekonomik büyüme peşinde koşmasının doğrudan bir sonucudur.” şeklinde açıklamaktadır.
Özel olarak ülkemizden söz edersek, Türkiye ve çevresi iklim felaketinin merkezinde yer alıyor. Prestijli Alman Max Planek Kimya Enstitüsü raporu endişe verici bir gerçeği ortaya seriyor. Bilimsel incelemelere göre Doğu Akdeniz ve Batı Asya her on yılda 0,45 derece, yani dünya genelinden iki katı hızla ısınıyor. Dünyadaki ısınmanın iki katı hızla ısınan Doğu Akdeniz ve Orta Doğu bölgesinde benzeri görülmemiş sıcak hava dalgaları, daha şiddetli ve daha uzun süreli kuraklıklar, toz fırtınaları ve yağış kıtlığı yaşanacağı öngörülüyor. Türkiye, Yunanistan, İran iklim krizi nedeniyle aşırı sıcaklık ya da aşırı soğuk hava dalgalanmalarına rastlanacak ülkeler arasında sayılıyor. Türkiye’de son 25 yılda karbon salınımı iki katına çıktı. Orman ağaçlarının kesilmesi son 4 yılda iki katını aştı. Aşırı şiddetli hava olaylarının önüne geçmek için acil ve etkili önlemlerin alınması gerekirken büyük bir pişkinlikle krizin daha da derinleşmesinin önü açılıyor. Orman ağaçlarının kesiminin durdurulması, mera, orman ve tarım alanlarında maden aramalarına son verilmesi ve amaca uygun kullanılması, özellikle enerji ve ulaşım sektörünün karbondan arındırılması bir an önce yapılması gerekenler bakımından tercih değil zorunluluktur. Giderek artan daha zorlu çevresel koşullara uyum sağlamak için iklim direncine yönelik bir dönüşüm şarttır.
Dünyayı en çok kirletenler, aynı zamanda siyasi kararlar üzerinde en etkili olan ve iklim krizi karşısında en korunan kesimlerdir. Buna karşılık en az kirleten ama en çok sıkıntı çeken ve siyasi olarak zayıf ezilen yoksul kesimler. Küresel ısınmaya karşı toplumsal tabakaların sınıfsal dizilişi gezegenin ana çelişkisini ortaya seriyor. Bir tarafta mülk sahibi sınıflar, kapitalistler ve ondan beslenen parazitler, diğer tarafta emekçiler, kır yoksulları ve nüfus fazlası kent yoksulları. Bu sınıfsal çelişkinin, mevcut sistemin dışına çıkan eşitlikçi özgürlükçü bir devrimci dönüşüm üstesinden gelebilir. Sistem içi reformist dahi olsa hiçbir hareket iklim krizinin gelişimini durduramaz. Acı olan ise doğaya egemen olan insan uygarlığının, gün geçtikçe artan bu felaket karşısında toplumsal hiçbir hazırlığının olmamasıdır.
Bilim insanı Peter F. Drucker’in dediği gibi “Bir nokta açıktır: Dünyamız emin ellerde değildir. ‘Yeni dünya düzeni’ yeryüzünü ölüme mahkûm etmiştir.”