Uludağ’ın eteklerinden doğup Bursa Ovası’nı besleyen Nilüfer Çayı, yıllardır süregelen çarpık kentleşme ve sanayileşmenin etkisiyle eski güzelliğini kaybediyor. Temiz ve içilebilir su kaynağı olarak başlayan yolculuğu, Bursa Ovası’na ulaştığında sanayi atıkları ve kötü kokuyla sona eriyor. Altan Konuk’un çocukluk hatıralarında berrak akan Nilüfer Çayı, günümüzde sadece bir masal olarak anlatılıyor.
Ebru Taşdemir
“Su ve havasının güzelliğinden Bursalıların yüzü kırmızıdır. Velhasıl Bursa sudan ibarettir”
Evliya Çelebi
Uludağ’ın eteklerinden doğup Bursa ovasını besleyen Marmara’nın en önemli akarsularından biri olan Nilüfer Çayı, yıllardır süregelen çarpık kentleşme ve sanayileşmeyle mücadele ediyor.
Kaynağından temiz ve içilebilecek düzeyde akan Nilüfer Çayı, Bursa Ovası’na ulaştıktan sonra temizliğini ve berraklığını sanayi atıklarına ve kötü kokuya bırakıyor.
Bursalıların çocukluk hatıralarında gürül gürül akan suyu şimdilerde eski cazibesini ve verimliliğini kaybetmiş durumda…
Bir kuşağın, çocukları, torunları Nilüfer Çayı’nın beslediği bahçelerde yetişen meyvelerin eski tadını bilmiyor. Nilüfer Çayı’nda yüzmek ve balık tutmak artık torunlara bir masal olarak anlatılıyor…
1948 yılında Bursa’nın Gürsu İlçesi Kazıklı Köyünde dünyaya gelen Altan Konuk da şimdilerde günlerini torunlarına masal anlatarak geçiriyor.
Konuk, çocukluğundaki Nilüfer Çayı’nı şu sözlerle anlatıyor: “Buralara gelip koyun otlatırdık kiraz toplardık. Şeftali bahçelerimiz vardı. O şeftali bahçelerinde şeftali toplardık. Çocukluk günlerimizde burada bir kanal vardı. Burada yüzerdik. Kanalda balık tutardık. Bu kanal bizim için tatil beldesindeki deniz kenarından daha güzeldi. En ufak bir kirlilik yoktu. Kanalizasyon suyu, atık su yoktu. İçinde balıklar yetişirdi. O balıkları tutardık. Çok güzel bir gençlik hayatımız oldu”
Hayatının tarımın içinde geçtiğini, okulu bitirdikten sonra babasının felç olduğunu ve bunun sonucunda mesleğini yapamadığını söyleyen Konuk, “Babamın rahatsızlığından sonra tarım sektörüne geçtim. Bahçemizin bir kısmı dedemizden bize geçti. Tarım işi bir aile işidir. Tarım işinde çarkın içine giremezsiniz çarkın dişlisi olamazsanız neticeyi alamazsınız. Hayatımız hep buralarda geçti. Bir laf vardır. Çocuklarınızı hayatınıza ortak edeceksiniz. Çocuklarınızı hayatınıza etmezseniz o çocuklarda randıman alamazsınız” diye konuşuyor.
Çocukluğundaki Nilüfer Çayı’nın beslediği Bursa Ovası’nın son halini aktaran Konuk ovada artık tarım yapmanın zorlaştığını söylüyor:
“Bursa Ovası’nı bitirdiler. Bu ova gözden çıkarılmış durumda. İnsanlar burada meyve yetiştirmeye çalışıyor. Yarın bu kanallardan su verilemezse buradaki meyve bahçeleri kurur. Yetkilerinin bu duruma çare bulması lazım.
Bu bölgede hangi ovalar bitmedi ki? İsabey, Arabayatağı, Değirmenlikızık, Fidyekızık, Panayır, Özlüce, Alaadinbey, Balat, Soğanlı, Balıklı bitti. Bu bölgelerin hepsi Nilüfer Çayı’ndan besleniyor. Ovayı sulayan çay Nilüfer Çayı ve kollarıdır. Nilüfer Çayı’nın akıbeti belli. Geçit’te görüyoruz, leş gibi kokan bir su”
Nilüfer Çayı’ndaki kirliliğe de dikkat çeken Konuk, kirliliğin 25-30 sene önce başladığını söylüyor:
“Devletin başındakilerin ne yapacaklarını düşünmesi lazım. Saksıya su dökmezseniz, saksıdaki çiçek kurumaz mı? Bunun önleminin şimdiden alınması lazım. Ama geç kalındı”
Konuk çaydaki kirliliğe çözüm için yerel yönetimlerden beklentisini de aktarıyor:
“Nilüfer Çayı’nı düzeltmek için ovaya akan çaydaki atıkların temizlenmesi lazım. Yerel yönetimler geriye kalan Karacabey ve Kemalpaşa ovasını temiz tutsunlar. Eğer buradaki gevşek hareketler orada da uygulanırsa o ovalar da biter ve Türkiye de açlığa mahkum edilir”
Tarımın olabilmesi için toprak, güneş ve suyun vazgeçilmez olduğunu söyleyen Konuk, “Siz bunları veremiyorsanız, karşınızdaki kişiye ‘Burası koruma alanıdır, burada tarım yapalım, tarım haricinde bir şeye müsaade etmeyelim…’ derseniz, böyle bir dünya yok. Kanalın her tarafında boru var. Bu borular yeraltından gidiyor. Önceden yüzeysel sulama yaptığımızda zabıta ceza kesiyordu şimdi göz yumuyor. Bir yere hizmet götüremiyorsan orada yapılan suistimale de göz yummak zorunda kalıyorsun”
Bursa Ovası’nın yapılaşmaya açılmasına da dikkat çeken konuk devletin ovanın geleceği hakkında bir karara varması gerektiğini vurguluyor:
“Bursa Ovası tarım alanı olarak mı kalacak yoksa sanayiye mi açılacak? Bademli Köyü’nden, Balat’tan, Ovaakça’ya kadar köyler vardı. Hepsinde tarım yapılırdı. Şu an hepsi yerleşim yeri ve fabrika oldu. Devletin başındakilerin burayı mesken olarak mı yoksa sanayi bölgesi olarak mı kullanacaklarının kararını vermesi lazım. Tarım yaptıracaklarsa yeraltı sularını döşeyip buraya çivi çaktırmamaları lazım. O zaman bu bölge gider. Başka türlü gitmez. Hayalperest olmaya gererek yok. Realist olup realist şeyleri konuşmak lazım”
Nilüfer Çayı’nın işlevini ve sulama görevini bitirdiğini söyleyen Konuk, “Yeraltında kalan bir insanın hayatını idame ettirebilmesi en fazla üç gündür. Üç günden sonrası o kişinin idrarını içmesi lazım. İçmediği anda böbrekler iflas eder. Şu anda biz idrar içiyoruz. Nereye kadar içeceğiz onu bilmiyorum. Kurtuluş bekliyoruz. Kim kurtaracak onu da bilmiyorum.
Şu an Uludağ’da kar olsa da şişeleme fabrikalarından dolayı aşağıya su düşmüyor. Deli Çay’ın korkunç bir su debisi vardı. Bu bitti. Buradaki kanalı da atık su kanalı yaptılar. Eskiden biz bu kanaldan sulama yapardık. Benim çocuklarım burada yüzemedi. Su bozulmaya başladı.
Nilüfer Çayı bütün işlevini, sulama görevini bitirdi. Bunu herkes görüyor. Bunu görmemek için gözlerinin kör olması lazım. Su meselesi Türkiye’nin gelecekteki en önemli meselesi. Her şeyden mühim” dedi.