Mevsimlik tarım işçileri, Türkiye’nin tarımsal üretiminde ana bileşeniyken, bu işçilerin yaşam ve çalışma koşullarında uğradığı emek ve insan hak ihlalleri konusunda yaşadığı sorunlar bakımından yıllardır göz ardı edilen dezavantajlı bir kesim olarak karşımıza çıkıyor. Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinde bulunan Çeltikli kampı da mevsimlik tarım işçilerinin olumsuz yaşam koşullarını en çarpıcı şekilde ortaya koyan yerlerden biri.
Figen OVAT
Bursa Su Kolektifi emekoloji çalışma grubu olarak geçtiğimiz yıl sezon başında ziyaret ettiğimiz Kürt tarım işçilerinin kaldığı Çeltikli kampına geçtiğimiz günlerde sezon sonu yaptığımız ziyaretin üzerinden bir yıl geçmişti. Kampa vardığımızda geçen yılki ziyaretimizde kamptakilerle Kürtçe iletişimde bulunduğumuz için bizi tanıyan çocuklar ve kadınlar tarafından sımsıcak bir dostlukla karşılandık.
Kampta karşılaştığımız tabloda olumlu yönde değişen hiçbir şey yoktu. Elektrik ve suya erişim zorlukları, hijyenin olmadığı, böcek ve haşerelerin bolca olduğu bu kamp, mevsimlik tarım işçilerinin zorlu yaşam mücadelesinin bir özeti gibiydi.
Kampın girişine yapılan tek yenilik, yalnızca birkaç ailenin kullanabildiği iki tuvalet ve banyodan oluşan prefabrik bir yapıydı. Ancak bu yeniliğin, 300 ila 400 kişinin kaldığı koca bir kampın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olduğu açıktı. Geri kalan işçiler, bez ve brandayla çevrili olarak kendi olanaklarıyla kazdıkları çukurları tuvalet olarak kullanmak zorunda kalıyorlardı.
Ayrıca kamp alanında çöp konteynırlarının olmaması da hijyen konusunda büyük bir sorundu. Alanın içinde çadırların hemen yanı başında kazılan çukurlar ve üstü açık bu çukurlara yemek ve diğer atıkların boşaltılmasıyla bu çukurların yanı başında oynayan çocukların sağlığı için büyük bir tehlike arz ediyor olmasıydı.
Çeltikli kampındaki kadınlarla konuştuğumuzda yaşadıkları en temel sorun suya erişimin zorluğu ve kampta elektriğin olmamasıydı.
Kampın şebeke suyu, hortumlarla taşınıyor ve kalitesizliğiyle dikkat çekiyordu. İşçiler, içme suyu için bir kilometre uzaklıktaki köyden bidonlarla su taşımak ve suyun her 5 litresine 1 TL ödemek zorunda kalıyorlardı. Bu durum, emeği ve bedeni sömürülen mevsimlik işçiler için ek bir yük anlamına geliyordu. Üstelik ayrımcı davranışlara da maruz kalıyorlardı. Yeni seçilen köy muhtarı, kamptaki çocukların su taşımasına bile engel olup, bidonları tekmelemek gibi sert tavırlarla karşılarına çıkıyordu.
Yine bundan bir ay öncesinde Samsun’a çalışmaya giden Kürt tarım işçilerinin kaldığı inşaat halindeki eve yapılan ırkçı saldırıyı basından öğrenmiştik.
Kampın hemen yakınında bir trafo olmasına rağmen, kampta elektrik verilemiyordu. Edindiğimiz bilgiye göre bunun nedeni, kampın bulunduğu arazinin mera ve taşkın sahası olarak kullanılmasıydı.
Taşkın alanında elektrik verilmesinin tehlikeli olduğunu, olası bir sel basmasında elektrik akımıyla çadırlarda kalan işçilerin can güvenliği açısından riskinin olacağıydı. Şayet işçilerin can güvenliği açısından böyle bir risk mevcutsa “En az yirmi senedir faaliyette olan Çeltikli kampı genelgelere aykırı olarak nasıl oluyor da taşkın alanı üzerinde konumlanıyor?” diye sormadan edemiyoruz. Elektrik ihtiyacı ise yalnızca cep telefonlarını şarj edebilecek kadar kendilerinin temin ettikleri küçük güneş panelleri ile sınırlı kalıyordu.
Mevsimlik işçilerin çocukları, eğitimden de mahrum kalmış durumdaydı. Geçen yıl yaz okuluna katılan çocukların bu yıl hiçbir eğitim faaliyetine katılamadığını öğrendik. Kampta en az bir ay daha kalacak olan ailelerin çocukları bir ay gecikmeli olarak gidecekleri memleketlerinde eğitimlerine başlayabileceklerdi. Konuştuğumuz 15 yaşındaki çocukların büyük bir kısmı çalışmak zorunda oldukları için okula gidemiyordu. Bu durum, tarım işçilerinin sadece ekonomik değil, sosyal haklar açısından da nasıl büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldıklarını bir kez daha gösterdi.
Bu yıl ayrıca, işveren ve dayıbaşları arasında yapılan iş sözleşmelerinde yer alan yeni bir maddeye göre, ürünlerdeki fireler işçilere yansıtılmaya başlanmıştı.Bu yıl işçinin günlük brüt ücreti 900 TL iken bu ücretin yüzde 10’nu dayıbaşına ve topladıkları ürün tonajındaki yüzde 5’in üzerindeki fire işçiye yansıtılıyorken işçinin günlük ücreti net 700 TL’ye kadar düşebiliyor. Oysa iş sözleşmelerinin İŞKUR yönetmeliğine göre işveren ile işçi arasında yapılması gerekirken, bu sözleşmeler genellikle işçiler yerine dayıbaşı ile yapılıyor. Bu durumda sermaye sahiplerinin cin fikirliliği tarımda krizin faturasını, işçinin hak kaybına uğrama yükünü de yine işçinin sırtına bindiriyor olmasıdır. Bu uygulamayla tarım işçileri adeta cezalandırılıyor.
Ziyaret ettiğimiz diğer bir kamp ise Çeltikçi kampına yaklaşık 2 kilometre mesafesinde bulunan Koşuboğazı kampı, Çeltikli kampına kıyasla daha iyi yaşam koşulları sunuyordu. Hazine arazisine kurulu olan bu kamp, tarla sahiplerinin destekleriyle inşa edilen briket kulübeler sayesinde, mevsimlik işçilere daha iyi bir barınma imkanı sunuyordu. Ancak işçilerin ücret sorunları bu kampta da aynı şekilde devam ediyordu. Konuştuğumuz tarım işçilerinin birçoğu, bu zorlu koşullardan dolayı bir sonraki yıl aynı yerlere geri dönmeyi düşünmediklerini söylediler.
Bu yıl yürürlüğe giren 2024/5 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi, mevsimlik tarım işçilerinin yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik önemli düzenlemeler içermekteydi. Genelge, işçilerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimlerini güvence altına almayı amaçlıyordu.
Üç yıldır inceleme gezileri yaptığımız Bursa’daki 5 işçi kampına CMTİ genelgesinde belirtilen ilgili kurumlara yüklenen sorumluluk ve görevlerin yerine getirmediklerini tespit ediyoruz.
Her sezon başında yerel yöneticiler kampları ziyaret ederek birçok vaatte bulunduğu halde fiziki ve sosyal yaşam şartları mevsimlik tarım işçileri açısından boş vaatler olarak havada kalıyor. Ancak sahada gördüğümüz gerçekler, bu genelgedeki düzenlemeler de daha önceki genelgeler gibi kağıt üzerinde kalacağını ortaya koyuyordu.