Kent yoksulluğu çocukları kıskacına alıyor: Gelecek nesiller derin yoksulluk döngüsünde kayboluyor

Yayınlama: 17.09.2024
A+
A-

“Yoksulluk, şiddetin en kötü formudur” – Mahatma GANDHİ

Yoksulluğun acımasız kolları bir aileyi kıskacına aldığında bundan en çok etkilenen, en çok zarar gören, sağlıklı yaşam ve eğitim alma hakkına kavuşamayan ailenin çocukları oluyor. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerde her on çocuktan dördü derin yoksulluk içindeki bir dünyaya gözlerini açıyorlar. Çocuk haklarının en çok ihlali yine aynı derin yoksulluk içinde yaşayan ailelerde gerçekleşiyor.

Türkiye’de çocuk yoksulluğu, ekonomik sıkıntılar, çarpık kentleşme ve göç sorunları ile derinleşen çok boyutlu bir problem olarak dikkat çekiyor. UNICEF verilerine göre, çocukların yoksulluk riski yetişkinlere göre iki kat daha fazla. Türkiye’de yoksulluk, sadece ekonomik bir sorun olmaktan öte, sosyolojik ve psikolojik süreçleri de beraberinde getiriyor. Ülkedeki çocukların dörtte biri ulusal yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve sağlık, eğitim, beslenme gibi temel ihtiyaçlarından mahrum bırakılıyor. Derin yoksulluk ile yaşamak zorunda kalan çocuklar çok küçük yaşlarda evin geçimine destek olmak amacıyla eğitimlerini tamamlayamadan çalışmak ve çocuk işçi olmak zorunda kalıyorlar.

Bu zorunluluk sokak hayatıyla ve yargı sistemiyle erken tanışmalarına neden oluyor. Özellikle 15 yaş altındaki çocuklar, yoksulluğun en ağır yükünü taşıyor. Bu kadar küçük yaşlarda sırtlanmak zorunda oldukları ağır yük nedeniyle ömür boyu baş edemeyecekleri ciddi travmalar ile yasamak zorunda kalıyorlar.

UNICEF’in geçmiş yıl verilerine göre dünya genelinde her gün 50 binden fazla çocuk, derin yoksullukla ilişkili nedenlerle yaşamını yitiriyor. Türkiye’de ise çocuk yoksulluğunun azaltılması için gerekli yasal düzenlemelerin eksikliği ve etkisizliği dikkat çekiyor. 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe giren Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne rağmen, çocuk işçiliği ve yoksullukla mücadelede ciddi ilerlemeler kaydedilmediği görülüyor.

Çözüm Önerileri:

Çocuk yoksulluğunun önüne geçmek için çocuk işçiliğinin engellenmesi, izleme ve denetim mekanizmalarının kurulması büyük önem taşıyor. Sosyal devletin bir gereği olarak belli gelir seviyesinin altında gelirleri olan ailelerin eğitim, sağlık, beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçları insanca yaşayabilecekleri şekilde karşılanmalıdır. Ayrıca kent yoksulluğuna maruz kalan çocukların kentsel yaşama dahil olmasını sağlayacak katılım mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor. Bu sayede özellikle kırsal bölgelerden göç etmek zorunda kalan çocuklar kendilerini “kentli” hissederek, geleceğe umutla bakabilecekler.

Ancak sorun, sadece yerel düzeyde yapılacak çalışmalarla çözülebilecek kadar basit değil. Çocuk yoksulluğunun ortadan kaldırılması, ayrıntılı, uzun vadeli ve kapsamlı politikalarla, yasal düzenlemelerle mümkün olabilir. Sosyal güvenlik, eğitim, gelir dağılımı, asgari ücret, aile yapısı, göç, çarpık kentleşme gibi derin sorunlarla ilişkili olan bu durum, mikro ölçekli çözümlerle değil, kapsamlı reformlarla aşılabilir.

Sonuç:

Çocuk yoksulluğu hem ulusal hem de uluslararası düzeyde ele alınması gereken çok ciddi bir krizdir. Türkiye’nin, bu soruna karşı etkin politikalar geliştirmesi, yoksulluk döngüsünü kırmak için çocukları eğitim sistemine dahil etmesi büyük önem taşımaktadır.

Son Söz

“Bir çocuğun geleceği yoksulluğun karanlığında kayboluyorsa, bu insanlığın ortak suçu ve utancıdır.”