Çalışma hayatında bir pozisyon var ki, kanadı var kuş değil, boynuzu var koç değil. Ücretli çalışan ama işçi değil, ayrıcalıklı bir statüde ama burjuva değil. Şıklar şöyle; a) ağlak dizi oyuncusu b) kadrolu survivor yarışmacısı c) CEO d) bazıları e) hiçbiri. İsviçreli bilim adamlarının hazırladığı bu 10 puan değerindeki şaşırtmalı soruya cevabınız c) CEO değilse, yazının geri kalanı ilginizi çekmeyecektir. O nedenle sınavı bitiren çıkabilir arkadaşlar.
2015 yılında yaptığı bir sunumda Korkut Boratav, CEO pozisyonunu şöyle yorumluyor; “Ücretli görünen şirket yöneticileri var. İstatistiklerde ücret diye görürsünüz bir de ücret payının yükselmesine katkı yapar ama onlar aslında işçi sınıfının mensubu değildir. Örtülü kardır onların kazancı.” Bu nedenle temel ayrım olan emeği ile geçinen-geçinmeyen ayrımında emek tarafında görünse de, bölüşüm ilişkileri bağlamında sermaye tarafında değerlendirilmektedir.
İşte son dönemde sınıf diziliminin bir acayip katmanı olan bu grupla, sınıfın yığın kısmını oluşturan grup arasında derinleşen çelişkiler iyice su üzerine çıkmaya başladı. Amerika’daki Birleşik Otomotiv İşçileri sendikası geçtiğimiz aylarda düşük ücret artışı sebebiyle greve gitti. Grevdeki işçiler, çalıştıkları şirketlerdeki CEO’ların gelirleri ve kendi kazandıkları ücret arasındaki uçuruma da ayrıca vurgu yapıyorlardı. Örneğin General Motor CEO’su ortalama bir firma çalışanından 362 kat, Ford CEO’su 281 kat daha fazla gelir elde ediyor. S&P 500 listesindeki şirketlerdeki ortalama CEO gelirleri, diğer şirket çalışanlarına oranı 272 kat daha fazla. Bu noktada söylemek lazım ki, bu uçurum her ülkede aynı düzeyde yaşanmıyor.
Peki “verimlilik” saplantılı kapitalizm, söz konusu CEO’lar olduğunda da aynı hassasiyetleri gösteriyor mu acaba? Kapıyı hızlıca çarpıp içeri dalarak “ne yapıyorsun bakayım sen koca gün burada” diye soramadığımız için (aslında fena fikir de değil), bazı çalışmalara kısaca göz gezdirmek durumundayız. Economic Polcy Institute’de yayınlanan bir makaleye göre CEO gelirlerinin yüksekliği, iş süreçlerine kattıkları değer üzerinden değil, genel olarak şirket yönetim kurulu üyelerine olan yakınlıklarıyla belirleniyor. Çoğu şirket için hissedarlar, şirket yönetimine CEO gelirleriyle ilgili basınç yapabilecek bir pozisyonda konumlanmadıkları için de herhangi bir belirleyicilikleri söz konusu olmuyor. Yine bu çalışmaya göre CEO ücretleri ve üretkenlik arasında bir bağ olduğuna işaret eden hiçbir veri elde edilememiş.
Yani yukarıdaki örnekten gidecek olursak, General Motor CEO’sunun ortalama bir firma çalışanından, aldığı pay itibariyle 362 kat daha fazla değer üretmesini bekliyor olmamız gerekir değil mi? Ama yok. Örneğin 2001 yılında yapılan başka bir çalışmaya göre dünya genelinde petrol fiyatlarının fırlamasıyla beraber, petrol şirketlerinin CEO’larının da ücretleri fırlamış. Peki bu şirketlerin CEO’ları, petrol fiyatlarının fırlaması için hangi dahiyane fikri mi bulmuş? Tabi ki ne öyle bir fikir ne de öyle bir hamle yok. Küresel ölçekte yaşanan siyasi bir dalgalanma, petrol fiyatlarını kolaylıkla etkileyebiliyor. Yine aynı çalışma içerisinde ifade edildiği üzere, petrol fiyatları düşüşe geçtiğinde, CEO ücretlerinde herhangi bir düşüş gözlenmiyor. 2017 yılında yapılan başka bir çalışma ise beklenmedik CEO ölümlerine odaklanıyor. 1940 yılından bu yana incelenen beklenmedik CEO ölümleri sonrasında, şirketlerin neredeyse yarısında fazlasında bırakın hisselerin düşmesini, hisseler yükselişe geçmiş.
Yani pozisyonun önemi de ağırlığı da kendinden menkul. Hatta çoğunun varlığı getiri-götürü hesabına göre bildiğin zarar. Bir de bunun yanında, her geçen gün daha da gelişmekte ve iş hayatına entegre olmakta olan yapay zeka realitesi var. Üretimden yönetime iş süreçlerinde pek çok alana entegre edilen yapay zeka, her ne hikmetse CEO’ların iş yükünü hiç hafifletmiyor olacak ki, son 20 yıl içerisinde CEO ücretleri önceki yıllara göre astronomik bir artış göstermiş. Bir diğer ifadeyle, hayatın her alanında üretkenliği artıran teknolojik gelişmeler CEO’lara uğramamış, tam tersine 20 yıl öncesine göre iş yüklerini daha da artırmış. Yersen…
Örnekleri artırmak mümkün. Konuya dair sayısız çalışma var. Tabi önemli bir kısmı Amerika Birleşik Devletleri’ndeki firmalara odaklanmış vaziyette. Konuya dair çözüm arayışları sendikalar ya da kimi bağımsız kuruluşlar tarafından konuşulup tartışılıyor. Ancak mevut gelir eşitsizliğini giderecek gerçekçi çözümler masada yok. Bir model olmaya aday olabilecek, vergiyi tabandan tavana yayabilecek bir servet vergisi tartışması ya ortada yok, ya da bunu siyasallaştırabilecek bir odak yok.
Siz tabi yine bu arada boş durmayın. Ne bileyim, eyleme geçmeye yarın sabah gidip CEO’nun otoparktaki yerine market arabaları falan çekerek başlayabilirsiniz. Bu arada da yükü tabandan tavana nasıl döndüreceğimizi falan düşünürüz yine. İlla yük tabana yayılacaksa da tavandakileri taban getiririz belki.