Bursa Su Kolektifi: Güvenli ve dirençli kentlerde yaşamak istiyoruz

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması yapan Bursa Su Kolektifi üyeleri  6 Şubat depremlerinin 11 ilde yarattığı hatırlatarak sanayi bölgelerinin kentlerin dışına taşınması gerektiğine dikkat çekti.

Bursa Su Kolektifi: Güvenli ve dirençli kentlerde yaşamak istiyoruz
Yayınlama: 11.04.2023
A+
A-

Bursa Su Kolektifi üyeleri Çevre Şehircilik İklim Değişikliği İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaparak sanayi bölgeleri ile iç içe bulunan yerleşim bölgeleri hakkında uyarılarda bulunarak  tehlikeli bölgeler ve deprem konusuna dikkat çekildi. Açıklamada, tehlikeli maddeler depremde kabusumuz olmasın denildi.

Depremin sadece bir deprem olmadığına dikkat çeken Bursa Su Kolektifi üyesi Candan Göz,  depremin sanayi bölgeleri ile iç içe geçen bölgelerde bir halk sağlığı sorunu da olduğunu söyledi.

6 Şubat Maraş depremlerinin 24 yıl önce meydana gelen ve büyük kayıplara sebep olan Gölcük depreminden ders çıkarılmadığını gösterdiğini ifade eden Göz, yanlış kararların bedellerini yurttaşların canları ile ödediğini söyledi.

Enkazlarda ağır metaller, kurşun, civa, küf mantarları, radon gazı, asbest gibi tehlikeli maddelerin bulunduğunu belirten Göz,  “Hastanelerde; Sınıf 6.2 Bulaşıcı Maddeler, Basınçlı Tüpler, Sınıf 7 Radyasyon Yayan Maddeler (Radyoloji bölümleri, Nükleer Tıp bölümleri), Diğer Tehlikeli Maddeler bulunabilir. Bu bölgeler için de depreme yönelik gerekli tedbirler alınmalı ve paylaşılmalıdır. Bursa gibi sanayi merkezi olan illerimizde; Demirtaş, Ataevler, Özlüce, Nilüfer, Gürsu, Barakfakih vb. sanayi bölgeleri yerleşim alanları ile iç içe geçmiştir ve genellikle zemini sağlam olmayan alanlardadır.” dedi.

Gölcük depreminden sonra aradan geçen 24 yılda bu konuda ne yapıldığını araştırdıklarını ifade eden Göz, “Tehlikeli maddelerin otomasyona aktarılması konusunda karşımıza defalarca yürürlüğe girişleri ertelenen yönetmelikler çıktı. Örneğin; Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Kısıtlanması Hakkında Yönetmelik (KKDİK Yönetmeliği) girişi için istenen analizler yüksek maliyetler içerdiği için analizlerini tamamlayıp kaydı yapılan tek bir yerli üretici olmadığını öğrendik. İşletmeler bu zorluğu serbest bölgeleri kullanarak aşmaya çalışmaktadır. Ya da Ulaştırma Elektronik Takip ve Denetim Sistemi (U-ETDS) 2019’da yolcu taşıma sistemi bu kapsama girmiş olmasına karşın; normal yük ve tehlikeli madde taşıyan bütün tüzel ve şahıs firmalarının bildirim zorunluluğu defalarca ertelenmiştir.” dedi.

NEREDE NE KADAR TEHLİKELİ MADDE VAR, BİLEN YOK

Göz, sözlerini şu şeklide sürdürdü:

“Şu anda deprem olsa ve Türkiye’den bir kesit alsanız; işletmelerde kaç ton ve hangi sınıfta tehlikeli madde var; yollarda kaç ton ve hangi sınıfta tehlikeli madde hareket halinde ve hangi konumda olduğunu bilen yoktur. Türkiye’nin her yerinde tehlikeli maddeler deprem anında potansiyel bir bomba etkisindedir ve bu konunun çözümü ile ilgili herhangi bir eylem planına rastlamadık.

Artık bu topraklarda yaşayan kadim topluluklardan ve yakın geçmişimizden ders alarak; gelişen teknolojiyi de kullanılarak, anlık kaç ton ve hangi sınıfta tehlikeli maddenin nerede olduğunu belirleyebilecek otomasyon sistemlerinin kurulması; KKDİK, U-ETDS gibi otomasyon sistemlerinin sıkı bir denetim mekanizması ile uygulamaya girmesini ve deprem anında acil eylem planları ve ekiplerinin oluşturulmasını talep ediyoruz. Acilen sanayi bölgeleri ile yaşam alanları birbirinden uzaklaştırılmalı; sanayi tesisleri uygun alanlara devlet teşviki ile taşınmalı; sadece kar odaklı ve aşırı tüketime yönelik vahşi kapitalist üretim anlayışından vazgeçip, temel ihtiyaç planları yapılarak sanayi alanları küçültülmelidir ve kurulması planlanan yeni sanayi tesislerinden vazgeçilmelidir. Bu konu çok geniştir. Kısa, orta ve uzun vadede tüm bakanlıkların koordineli olarak tedbirler alması ve geliştirmesi gerekmektedir. Acilen yapılması gerekenlerle ilgili onlarca sorumuzu bakanlıklara yönelttik, cevaplarını bekliyoruz.”

Haber Merkezi