İzmir’in Selçuk ilçesinde yaşları 1 ila 5 arasındaki Aras Bulut, Masal Işık, Aslan Miraç, Funda Peri ve Fadime Nefes’in çaresizlik içindeki yaşamları, ev dedikleri bir baraka da yanarak son buldu. Aile Bakanlığı’nın ’18 kere bu eve gittik’ dediği barakada 5 tane bebeğe sahip çıkamadık.
Onların artık geri döndürülemeyecek kayıpları karşısında içimiz yanıyor. Ölen çocukların artık hak talep etme imkânı yok. Yaşasalardı çok zor bir hayat onları bekleyecekti. Onlara bu fırsatı bile vermedik.
Metropollerin sokaklarında mendil satmaya ya da arabaların camlarını silmeye çalışan çocukları hiç fark ettiniz mi? Elinde bir mendil ya da kirli bir bez, gözlerinde bir parıltı ve dudaklarında yarım yamalak bir gülümseme… Onlar sokaklara terk edilmiş, dilendirilen, çalıştırılan, madde bağımlısı hatta kimi zaman suça zorlanan çocuklar.
Umut Çocukları Derneği Başkanı Ferhat Şahin’in anlattıkları dramı derinden hissettiriyor: “15 yıl sokakta yaşadım. Sokak ve suç iç içeydi; çünkü sokakta ve kimsesizseniz, suçtan başka yolunuz yoktur. Yemek yemek, soğuğu unutmak, madde bulmak için suç işlemek zorundasınızdır. Herkesin sıradan hayatta buzdolabının kapağını açarak ulaştığı şeyler, demir parmaklıkları üstünüze kilitleyebilir.”
Bu sözler, sokakların sert gerçekliğini bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Bir çocuk neden böyle bir hayata mahkûm edilir? Hangi sistem, hangi toplum böyle bir duruma göz yumar? Yoksulluk, sadece maddi bir eksiklik değildir. Aynı zamanda bir çocuğun geleceğini, hayallerini ve insan olma hakkını elinden alan bir sistematik ihlaldir.
Bugün Türkiye’de yüz binlerce çocuk, sokaklarda hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu mücadelenin yükünü anlamak için bazen sadece bir çocuğun hikâyesine kulak vermek yeterli. Bu çocuklar, hayata tutunabilmek için yasalara, sisteme ve önyargılara rağmen zor ve travmatik bir hayatı sürdürmeye mahkûm.
Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo, şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“Yoksulluk yaşam hakkı ihlalidir. TÜİK ve UNICEF raporuna göre, 7 milyon yoksul ve sosyal dışlanma yaşayan çocuk var. Yüzde 22.1 çocuk işçi. MESEM’lere giden çocuk işçilerin sayısının 400 binin üstünde olduğunu biliyoruz. Eğitim reformu girişiminin raporuna göre 612 bin çocuk okul dışında. Suça sürüklenen çocuk sayısı da son 12 yılda yüzde 148 artmış. Tüm bu verilere bakınca yoksulluğun ne kadar derinleştiğini görüyorsunuz.”
Eğitimden koparılan 612 bin çocuk… Bu sayı, yalnızca okula gitmeyen öğrencilerden ibaret değil. Her biri, geleceğimizden koparılan bir parça. Mesleki eğitim kisvesi altında düşük ücretli işçi olarak çalıştırılan çocukların sayısı 400 binin üzerinde. Bu, bir nesli daha kaybetmek anlamına geliyor.
Çünkü yoksulluk bir kısır döngüdür. Çocuklar yoksul doğar, eğitimden mahrum bırakılır, iş gücüne erken yaşta dâhil olur ve yoksulluk nesiller boyu devam eder.
Ferhat Şahin’in hikâyesi ve Hacer Foggo’nun verdiği rakamlar, bizi bir kez daha sorumluluklarımızla yüzleştiriyor. Türkiye’de sayıları tam olarak bilinmese de 100 binden fazla çocuk sokakta yaşama tutunmaya çalışıyor. Onları kurtarmak için yeterli irade, politika, hatta bütçe yok.
Sokakta çocuklara uzattığımız üç beş kuruş, onların dilendirilmelerine katkı sağlıyor. Üç beş kuruş para vererek “yardım etmek” yerine, Alo 183 ihbar hattını kullanarak kamu görevlilerine bildirmek daha gerçekçi bir fayda sağlayacaktır. Sokakta yaşayan veya çalışan çocukların hayatlarını değiştirmek, yalnızca devletin değil, toplum olarak hepimizin sorumluluğu.
Sivil toplum kuruluşlarına destek olabiliriz, yerel yönetimlerden daha fazla proje talep edebiliriz ve en önemlisi, bu çocukların hikâyelerini görmezden gelmekten vazgeçebiliriz.
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Yine sosyal medyada konuyla ilgili birçok paylaşım yapılacak, toplantılar ve seminerler düzenlenecek. Ama sokağa çıktığında birçok insan, sokak çocuklarını gördüğünde yine yolunu değiştirecek.
Sokak çocukları sokakta doğmuyor, onları bu sistem sokağa itiyor. Hayatımızdaki her çocuğu, kendi çocuğumuz gibi biricik görebildiğimizde; istismarın, yoksulluğun ve terk edilmişliğin olmadığı bir toplumun temellerini atabiliriz.
Geleceği sadece bireysel yardımlarla değil, tüm çocukların eşit ve güven içinde büyüyeceği yapısal çözümlerle kurmalıyız. Çocukların sokağa mahkûm edilmediği, sahipsiz bırakılmadığı bir hayat kurmak hepimizin görevi olmalıdır.
Gerçek değişimi, ancak tüm çocukları dert edinerek ve onların yarınlarını koruyacak özgür ve eşit bir düzen kurduğumuzda sağlayabiliriz.