Türkiye’de genel olarak antropoloji, bilinçli ve istekli bir şekilde tercih edilen bir bölüm olmaktan çok, 4 yıllık lisans diploması için seçilen bir bölüm olarak kendini gösteriyor. Antropolojinin neyi incelediğini, ne işe yaradığını bilmeyen kişi sayısı ise oldukça fazla. Türkiye’de iyi ve tanınmış antropologlar bulmak ise çok zor. Peki, lokasyonu küçültelim ve soralım: Bir antropolog Bursa’da ne yapabilir ve neleri inceler? Sorularımızı yanıtlayan Bursalı Antropolog Gökçe Geyik, antropoloji penceresinden bakarak günümüz kültürü içinde insanı, aile ve başarı kavramlarını ele alıyor, dijital kültürün getirilerine de değinerek, “Acımızı yok sayarken mutluluklarımızı yarıştırmayı tercih ediyoruz” diyor.
Devran Muslu
Antropoloji ya da diğer adıyla insan bilimi, geçmiş ve günümüzde yaşam sürmüş topluluklarda var olan insanların çeşitli yönlerini kültür ve çevre faktörlerinin ışığında inceleyen bir bilim dalı olarak bizi bize anlatmaya bugün yardımcı olabilir mi? Peki antropoloji, günümüzde neyi inceliyor ve bir antropolog Bursa’da ne yapıyor? sorularının yanıtını, işin bilirkişisinden, bir antropologdan öğrenmek üzere Gemlik’teki ofisinde Gökçe Geyik ile bir araya geliyoruz.
Antropolog Gökçe Geyik, 2014 yılında Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde antropoloji bölümünü bitirmesinin ardından “Aile Danışmanlığı” üzerine uzmanlığını tamamladı. Yaklaşık 8 yıldır Gemlik’te danışmanlık hizmeti veren Geyik, antropoloji bilim dalında yüksek lisans süreci için kolları sıvarken Cognitive ve Psikolojik Antropoloji alanında çalışmaklar yürüttü. Lisans süresinde “Biz Susalım Parmaklarımız Konuşsun” adlı işaret dili projesini yaşama koyan ve lisans tezi kapsamında da cezaevindeki kadın mahkûmlarla çalışma gerçekleştirdi.
Marmara Üniversitesine bağlı “Keyem Çocuk” projesinde çalışan, Sağlık Bakanlığı kapsamında yürütülen “İ.M.D.A.T” intihar projesinde yer alan ve 2020 yılında “Fazla Uzaklaşmış Olmazsın” adlı derleme kitabı yayınlanan Antropolog Gökçe Geyik, ayrıca “Bırakın Çocuk Kalsınlar” proje kitabının ardından 2023 yılında çıkan romanı “Ben Ölürsem” kitabıyla okurlarla buluştu.
Türkiye’de çalışma alanı kısıtlı da olsa insanın olduğu her yerde antropoloğun olması gerektiğine vurgu yapan Gökçe Geyik, tahmin edilenin aksine antropologların her yerde çalışabileceğini belirterek, mesleği ve bilim dalı ile ilgili şunları anlatıyor:
“Antropoloji, bir bilim dalı. Bir meslek değil. Onu mesleklendirmek bizim elimizde. Bunu başarmalıyız. Nede uzmanlaşmak istediğimizi belirlemeliyiz. Örneğin, aile bir kültürdür aslında ve ben bu konuda uzmanlaşarak aile danışmanlığı hizmeti veriyorum. Çünkü çocuk yetiştirme konusu, aile ile ilintilidir.”
Antropolojinin üç dala ayrıldığını; paeloantropoloji, fizik antropoloji ve sosyal antropoloji olarak üç bölümde insanı incelediğini söyleyen Geyik, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Ben, sosyal antropoloji çalışıyorum. Çünkü sahada ve insanlarla çalışmayı seviyorum. Antropolog, insanla ilgili sahada çalıştığında bakış açısı diğer bilimlerdeki uzmanlara göre daha farklıdır. Bireyi kendi kültüründe, kendi çevresiyle birlikte değerlendirir. Böylece antropolog kendi kültürünü bir köşeye bırakıp o bireyin kültürüyle dünyaya bakar. Kültürel görecelik ve etnik merkezciliktir. Bu bakış açısını çok sevdiğim için antropolojinin bu dalında ilerlemeyi tercih ettim. Yakın zamanda da sahada evsizleri ve dek sembollerini çalışmayı planlıyorum.”
21.yüzyılın modern insanının incelenmesinde “like toplumu” olma özelliği taşıyan ve dijitalleşen kültüre de değinen Antropolog Geyik, “Acıyı çekme biçimimiz değişti diyebilirim. Acıya yer yok. Acımızı hemen örtmeliyiz, konuyu kapatmalıyız. Acı olmamalı. Süresini kısaltmalıyız ve mutlu olmalıyız. Aslında mutluluk, bir andır. Sürekli bir performans değildir. Oysa acı bir çözüm arayışıdır. Bizi aslında çareye götürür. Dijital kültür bugün bize, acını unut, üzerinden atla ve mutlu olduğunu göster diyor. Yani bizi çözümden uzaklaştırıyor. İşte, “like toplumu” bir ağrı kesicidir. Bu da bireysel kimliği sıkıntıya sokup acıyı başka yaşayıp başka göstermeye neden oluyor. Dijital kültür içinde seçme hakkımızın olduğunu unutmamak lazım. Her şey, bir parmağımızla kaydırdığımız dünyalardan ibaret değil. Yapılacak çok şey var. Kaydırdığımız ekranlardan bir parça uzaklaşıp kültürün içinde kendimize dönüp bakmamız lazım.”
Fazla Uzaklaşmış Olamazsın adlı ilk kitabının bir derleme eser olduğunu ifade eden Antropolog Gökçe Geyik, Gemlik’teki ofisinde aile danışmanlığı alanında çalışmalarını sürdürürken kitap projelerini de birer birer hayata geçiriyor:
“Bırakın Çocuk Kalsınlar adlı kitabım ise antropolojik bakış açısıyla çocuklardaki dikkat eksikliği ve hiperaktivitebozukluklarını ele alıyor. Ben Ölürsem ise bir roman. Kitapta yaşadığımızı hissetmek için her şeyi deneyimlemek gerekiyor mu acaba diye soruyorum diyebiliriz. Kültür, aile ve antropolojik vurgular içeren bir roman diyebilirim. Aslında bu kitaplarla da bir antropoloğun neler yapabileceğini göstermek istiyorum.”
Günümüz kültürlerinde kendini gösteren “başarı” kavramına da dikkati çeken Antropolog Gökçe Geyik, sözlerini şunların altını çizerek tamamlıyor:
“Başarı, potansiyelin ortaya çıkmasıdır. Günümüz kültüründe başarı sözcüğü, sıkça kullanılıyor ve bireylere başarılı olması adeta dayatılıyor. Oysa elbise dikerken mutlu oluyorsam ve terziysem, başarılıyımdır. Ancak günümüz kültüründe bu, böyle işlemiyor. Peki, asgari ücretle çalışacak olsan hangi aile çocuğunun tıp okumasını isterdi sizce? Biz, başarıyı maddiyata bağlıyoruz artık. Algılarımıza göre hareket edip kategorize ediyoruz kavramları artık.”