“Görünüyor ki en geniş ifadesiyle halk, uzay boşluğunda sallanan, tüm olan bitenden azade varlığını sürdüren, geçmişten bir şeyler getiren ve geleceğe de olduğu gibi aktaran bir mefhum değil. Değişiyor, dönüşüyor, yüzünü birbirinin tamamen aksi yönlere de olsa çevirebiliyor. Ancak tüm bunlar bir dizi politik müdahalenin sonucunda oluyor.”
Bir önceki seçim için yazılmış “Tercihleri Değişmez Bir Mefhum Olarak Halk” başlıklı değerlendirme yazısında bu ifadelere yer vermiştik. 31 Mart yerel seçimleri, yukarıda ifade edilenleri son cümle hariç doğrulamış görünüyor. Son cümlede ifade edilen politik müdahale kısmı ise biraz tartışmaya açık olsa da, hiç olmadığı da söylenemez elbette.
2023 genel seçimler sonrası ağırlaşan ekonomik kriz beraberinde yaygın bir hoşnutsuzluk, bir homurdanma getirdi. Henüz seçimlerin üzerinden 1 yıl bile geçmemesine rağmen kriz, tüm emeği ile geçinenleri olanca sertliğiyle vurdu. Mızrak çuvala öylesine sığmıyordu ki iktidar, tüm devlet olanaklarına, medya gücüne, baskı aygıtlarına sahip olmana rağmen sorumluluğun yönünü değiştiremiyordu.
Kitleler seçime tam da bu beli büküklük ile gitti ve en net ifadesiyle de faturayı iktidara keserek “ boş yapmayı bırak, evde tencere kaynamıyor ” dedi. Derinleşen kriz, muhalefetin önüne muazzam bir fırsatı altın tepside koymuş oluyordu. Sonuç olarak çoğumuz için beklenmedik olan seçim tablosu böylesi bir konjonktürde ortaya çıkmış oluyordu.
AKP iktidarının yıllara yayılan hukuk tanımazlığının ya da ülkeyi içine sokmuş olduğu karanlık yolun, hiçbir politik çıktısını bugüne kadar layıkıyla ödememiş olması, pek çok muhalif için umut kırıcıydı. Ancak bu seçim için söyleyecek olursak, kitlelerin iktidarları cezalandırma refleksleri, pek çoğumuzun sandığının aksine o kadar da körelmemiş görünüyor. 2019 yerel seçimlerinde gördüğümüz üzere, ülkenin iktisadi ve kültürel üretimini yapan nüfusun yoğunlaştığı iller AKP’ye hayır demişti. 2024 seçim sonuçları itibariyle bu sınır, hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde Türkiye’nin ezici çoğunluğuna yayılmış vaziyette.
Kuşkusuz ki iktidar partisi, yerel yönetimlerde böylesi bir hezimetin ne anlama geldiğini herkesten daha iyi bilir. Kendi iktidar yolculuklarından da bildikler gibi yerelden gelip genele yerleşen iktidar, yine geldiği yerden, yerelden dağılıyor. İktidar bu haliyle, kurumsal yapısı tamamen dağılmış, lider kültü üzerine siyaset inşaa etmeye çalışan bir parti görünümünde. Fakat Erdoğan’ın AKP seçmeni üzerindeki algısı üzerinden siyaset kurmak dışında anlatacak bir hikayesi kalmayan iktidar, bu bakımdan da ciddi bir yara almış vaziyette. Tüm seçim dönemi boyunca sanki 52 şehirde kendisi belediye başkan adayıymış gibi dolaşan ve kendi lider pozisyonunu öne koyan Erdoğan’ın karizması da ciddi yara almış vaziyette.
Bu durum şu açıdan önemli; Lider kültü üzerine kurulu olan ve rejim inşaa etme iddiasında olan totoliter oluşumların peşinden giden kitleler, liderin “dosta güven, düşmana korku” veren kanatlarının altında kendilerini güvende hissederler. Bu sebeple totaliter rejimler devamlı ileriye doğru ivmelenmek zorundadırlar. Yavaşlamak bir handikap, durmak ise son demektir. Dolayısıyla bir süredir ivmesi düşen iktidarın son seçimlerle beraber Türkiye genelinde bu derece kan kaybetmesi, “her şeye gücü yeten Reis” imajına atılmış güçlü bir çiziktir. Bu nedenle iktidarın, elde kalan toplamı da bir arada tutmasının bugünden sonra daha zor olması beklenebilir.
Ancak tüm bu ezici zafere rağmen akılda tutulması gereken bir dizi nokta var. 7 Haziran 2015 seçimlerinden itibaren girdiğimiz her seçim gibi bu seçime de adil koşullarda gidilmemiş, iktidar tüm devlet olanaklarını kullanmıştır. Elinde bulundurduğu devlet olanaklarını, seçimden 2 gün geçtikten sonra kayyum hamleleriyle kullanma arayışında olan iktidar, asıl mesele olan AKP rejiminin ivedilikle tasfiye edilmesinin gerekliliğini bir defa daha hatırlatmış oluyor.
İyi haber şu ki, bugünden sonra bu siyasal görevi yerine getirmek için, tüm toplumsal muhalefet açısından düne göre daha elverişli bir ortam mevcut. İktidarın önümüzdeki dönem geliştirebileceği hamleleri hafife de almadan, kendiliğindenciliğe düşmeden, bir adım daha ileri…