Her şeyin başı enerji, ihracatın bile…

Yayınlama: 25.10.2023
A+
A-

Geçen haftalarda Bursa’da Bakan Ömer Bolat’ın da katıldığı bir etkinlikle ülkemizin ihracat rakamları kamuoyuna duyuruldu.

Bizim gibi ekonomik dalgalanmanın had safhaya ulaştığı ve döviz pozisyonunda ciddi açıklar olan bir ülke adına bu rakamlar oldukça kıymetli. Ama…

İşin ama kısmı ne yazık ki açıklanan rakamlardan çok daha tehlikeli. Rakamsal olarak büyüme neredeyse durağanlaştığı gibi bizimle pek paylaşmayı sevmedikleri ithalat rakamları gümbür gümbür. Bütün rakamlara TÜİK’in dış ticaret istatistiklerinden ulaşabileceğiniz için tek tek vermeyeceğim. Sadece şunu bilmek yeterli; İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Eylül ayında %88,8 iken, 2022 Eylül ayında %70,2’ye geriledi.

Yani her geçen gün ithalat bağımlılığımız artıyor.

****

Ülkeye döviz sokabilmek adına ihracatın artırılması ve bu yönde teşviklerin alınması her fırsatta dillendiriliyor ama ithalat tarafına kimse çok ses çıkarmıyor.

Şimdi biraz piyasaya götüreceğim sizi.

İhracat yapan firmaların en büyük derdi fiyat tutturamamak. Artan enerji, işletme ve işçilik maliyetleri nedeniyle firmalar hemen hemen her sektörde fiyat rekabetçiliğini kaybetti.

Tekstilde nitelikli üretim yapanlarda sorun yok ama basic üretim yapan firmalar bütün kapasitenin Bangladeş’e kaymasını izledi. Konfeksiyon tarafı işler Mısır’a kaçarken izledi.

Otomotiv tarafı Çin’e savaş açmış durumda. İlave vergilere rağmen Çinli firmalar piyasada rekabetçi. Yan sanayi konusunda da mesela dökümde verdikleri fiyatlar baş döndürücü. Kirli sanayiyi sevmeyen Avrupa’da dökümcülüğün en maliyetli olduğu 2. ülke Türkiye. İtalya ile aynı fiyata üretim yaparsak neden bizi seçsinler?

Size mesela daha bomba bir şey daha söyleyeyim. Yerli ve milli otomobilimiz Togg’un Türkiye’de ürettirdiği bazı parçaları yeni model için artık ekonomik olmadığı gerekçesiyle Çin’e kaydırdığı sanayide herkesin dilinde.

***

Fiyat tutturamıyorsanız ihracatta hiçbir şey olursunuz. Çünkü ana üreticiler şartlarla ilgilenmezler. Sertifikalara ve fiyata bakarlar. İkisi içinde en uygun hangisi ise iş oraya gider. Ticaret de bunu gerektirir.

Bizim ihracat tarafında acilen girdi maliyetlerini düşürmemiz gerekirken, kur üzerindeki baskı da yeniden kalkmalı ve olması gerektiği seviyeye hareket başlamalı. Bu iki aşamalı hareket ihracatçının eline önemli bir avantaj verecek. En azından makas kapanacağı için lojistik avantaj bazı işlerin gelmesini sağlayacak.

Tabii ki bu durum toparlanma adına yeterli değil. Çünkü ithalat azalmadan ihracatın artması tek başına yetersiz. Bugün bir insanın yabancı bir cep telefonunu alması ithalat olarak görünüyor ama emin olun toplam rakamda o işler devede kulağı geçmiyor. Ülkemiz sanayide üretilen birçok ürünün hammaddesini ithal ediyor. Alüminyumdan tutun da geri dönüştürülecek atıklara kadar oldukça geniş bir yelpaze var. İşte bu kısma da kafa yormak gerekli.

Sanayi kuruluşlarının ne kadar verimli çalıştığı, enerji yönetim modelleri incelenmeli. GES, RES konusunda kolaylık sağlanıp enerji ithalatında harcamalar kısılmalı. Hammadde ithalatı yerine yerli hammadde üretimi konusunda teşvik verilmeli.

Çiftçi ithal yem yerine kendi yemlik bitkisini yetiştirmeli. Devlet makam aracı olarak Alman tankına değil de Togg’a binmeli. Kamu kurumları yenilenebilir kaynaklar ile enerjisini sağlayıp araçların yakıtını da buradan çekmeli.

****

Ülkenin en büyük ithalat kalemi ne yazık ki enerji. Biz enerjide dönüşümü sağlar ve örnek modeller ile memleketin nimetlerinden faydalanırsak, hem ihracatçının maliyetlerini düşürürüz hem de ithalatı azaltırız.

Yoksa;

Enerji konusunda kendi kendimize yetmemizi sağlayacak önlemleri almayan yöneticilerin o lüks içten yanmalı kilometrede 1 litre yakan arabasına binip, bir telefon alan genci ithalatı artırmakla suçlaması kadar samimiyetsiz olur her şey. 

Bilmem anlatabildim mi?