İnsanlığın bugün en büyük sorunu küresel iklim krizi.
Dünya üzerinde yaşayan hiç kimse bundan bana ne diyemez. Derse geleceğine dair umutları, hayalleri tamamıyla sona ermiş anlamına gelir. İşte biraz da bu yüzden bu kavramın sosyal hayattaki karşılığı toplumun refah seviyesi ile doğru orantılı.
Bugün karbon vergileri ve buna bağlı ithalatlar konusunda en keskin adımları İngiltere atıyor. Ama mesela Bangladeş’te kimse bu konuyu konuşmuyor. İşin ayrı bir noktası da Türkiye gibi Avrupa’nın kıyısındaki ülkeler Sınırda Karbon uygulamalarına tabi tutulurken Uzak Doğu’da kimse bunları sorgulamıyor ve bu bizim gibi ülkelerin rekabette geride kalmasını sağlıyor.
İşin ticari boyutunda global anlamda uygulanamayan bir sistemin gezegeni ilgilendiren soruna çare bulması ne yazık ki mümkün değil.
Bugün sürdürülebilirlik çalışmalarına Avrupa öncülük ediyor ama koca koca birçok kıta sadece izliyor.
Peki biz ülke olarak bu noktada neredeyiz derseniz bunun cevabın kestirmek ne yazık ki güç.
Ülkemiz birçok sektörde birinci derece Avrupa’nın tedarikçisi konumunda. Otomotiv, kimya, makine ve tekstili bu sektörlere örnek verebiliriz.
Birçok alanda bu konuda önemli yatırımlar yapıldığını ve özellikle enerji tarafındaki devlet teşvikleri ile ciddi bir yol kat edildiğini de söyleyebiliriz.
Ama hala toplumsal bilinci oluşturduğumuzdan şüpheliyiz.
Ana sanayideki üretimde yapılan sürdürülebilirlik çalışmaları Tier 1 ve Tier 2’ye aktarılırken konuya tam tersi açıdan bakmanın ne kadar önemli olduğunu fark eden yok.
İşleyiş haricinde bu konunun hammadde tarafında çok eksiğiz ve bunun farkında değiliz…
Türkiye’de senelerdir kullandığımız bazı terimler vardı.
-Tüketimi azalt
-Yeniden kullan
-Geri dönüştür
Şimdilerde bu ‘hurdacılık’ terimleri yerini ‘döngüsel ekonomi’ gibi afili kelimelere bıraktı. Ama işin özü aynı.
Tüketimi azaltacak yeni prosesler geliştiriliyor ve bu önemli bir hammadde tasarrufu sağlıyor ama ya diğer iki madde?
Türkiye’de yeniden kullanılabilir kaç ürün var? Bu alandaki eksiğimizi gidermek adına çalışırken herşey daha çok kullan at halini alıyor.
Geri dönüşüm kısmında ise yatırım var ama yatırımı karşılayacak hammadde bulunmadığı için yasal olarak izin alıp oluşan kapasite boşluğu ithalat ile gideriliyor. Oysa bizim döküm sahalarımız binlerce ton dönüştürülebilir atığa ev sahipliği yapıyor.
Topluma bu bilinci aşılamadan, üretim kanallarını bu alanda geliştirmeden neyin döngüsel ekonomisinden bahsediyoruz?
Bu söylediklerim için bana kızanlar çıkabilir belki ama dünyada genel bir standart olmamasına karşın birileri çeşitli hesaplamalar ile kendilerinin karbon emisyonunu azalttığını, doğaya saygılı firma olduğunu falan söylüyor.
Peki hiç düşündünüz mü bunların denetimini kim yapıyor?
Bazı uluslararası özel kurumlar bazı belgeler veriyor vermeye ama işin genel bir standardı var mı? YA da bu işin uzmanı olmak için mesela hangi üniversitenin hangi bölümünü bitirmek gerekiyor?
Bir de bu konuyu pazarlayanlar neden Türkçe karşılıkları dururken yarı İngilizce sunum yapıyor?
Herkes oluşması muhtemel yeni bir iş koluna ilk giren olmak istiyor ama ne yazık ki bu alan da yetkisiz, etkisiz ve bilgisiz insanlarla doluyor.
Geri dönüşüm, atık yönetimi ve sürdürülebilir iş yapış modelleri geliştirmekten uzak sadece matematik hesabı yapan insanlarla bir noktaya varılmayacağını öğrenmemiz gerekiyor.