6 Şubat depreminin üzerinden aylar geçti. Ancak Hatay’da yaşam kronik bir soruna dönüştü. Hatay’da kalmak için mücadele etmek isteyen depremzedeler Dayanışma Gönüllüleri ile yaşadıkları dönüşümü anlattı. Çilem Balta hem kendisinin hem de diğer depremzedelerin “uzun yıllardır tanışıyormuş gibiyiz, aile gibiyiz” dediklerini ifade ediyor.
BursaTanık/Burkay Avcı
6 Şubat depreminin ardından yaklaşık 5 ay geçti. Depremden en çok etkilenen kentlerden olan Hatay’da dayanışma faaliyetlerinin dışında sistemli bir organizasyon yok. Depremle birlikte ortaya çıkan su sorunu, hala devam ediyor. Dayanışma Gönüllüleri’nin İskenderun’da kurduğu arıtma tesisi yüzlerce ailenin su ihtiyacını karşılıyor. Hatta depremzedeler de Dayanışma Gönüllüleri’ne katılıp Hatay’ı yeniden kurmak için sorumluluk almaya başladı. O isimlerde yalnızca biri olan Çilem Balta, yaşadıklarını ve İskenderun’daki dönüşümü BursaTanık’a anlattı.
Depreme İskenderun’da yakalanan Çilem Balta, 6 Şubat gecesinde ve hemen sonrasında yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Depreme İskenderun’da yakalandı. Binadan inmemiz zor oldu. Hızlıca Arsuz’a geçtim. Kimseyle iletişim kuramadık. Hiçbir arama kurtarma ekibi yoktu. Kendi imkanlarımızla bir şeyler yapmaya çalıştık olmadı. Cenazelerimizi almaya başladık, köylerde gömmeye başladık. Her gün bir cenaze gömüyorduk. Burada Dayanışma Gönüllüleri ile tanıştım. Onlarla birlikte hareket etmeye başladım. İnsanlara dokundukça bana da iyi geliyordu. Burada barınmadan, yemeğe kadar pek çok ihtiyaç dayanışma ilişkisiyle yapıldı. İnsanlar burada zor durumdaydı.”
İskenderun’daki Mustafa Kemal Mahallesi’nde kurulan çadır kentte yaşayan depremzede Çilem Balta, farklı şehirlerden dayanışmak için Hatay’a gelenlerin de depremzedeler ile aynı şeyleri yaşadıklarını anlattı:
“Dayanışmaya gelen arkadaşlar, alan olmadığı için çok zor şartlar altında aslında bizimle birlikte aynı şeyleri yaşadılar. Onlarda dışarda barındılar, çadırlarına su girdi, fırtınaya onlar da yakalandı. Büyük çadırda kurulunca daha iyi oldu. İhtiyaç olan aileler de bu yaşam alanında barındılar. Özel gereksinimi olan aileler konteyner gelene kadar burada kaldılar. Daha sonra eğitim alanı oluşturuldu. Kimse iyi bir ruh sağlığına sahip değil ancak hayati ihtiyaçlar da önemli. Çocuklar okula gitmiyordu, eğitim için konteynerler kuruldu. Gönüllü öğretmenler eğitim faaliyetlerini sürdürdü. Ben de ana sınıfı öğretmeniyim çocuklarla vakit geçiriyorum. Çocuklarla oyun ve etkinlikler yapıyoruz. Palyaço kıyafeti giyip çadır çadır dolaştığımızda çocuklar çok mutlu oldular. Bunu hiç unutmayacağım. Yavaş yavaş iyileşmeye başlayınca duş almak istedik ve duş alınca çok farklı hissettik. Duştan sonra çamaşırları yıkamak, çocuklarla ilgilenmek normal hissettirmeye başladı. Su arıtma sistemi kuruldu, bu depremin başından beri en büyük sorunlardan biri. Dayanışma sayesinde arıtma tesisi de kuruldu. Temiz suya eriştik. Şebeke suyuna kanalizasyon suyu karıştığı için onu kullanamıyorduk. Herkes hasta oluyordu, ben de oldum. Bir su için kavga edenler oluyor. Kuyruklar oluşuyor, bulamıyoruz.”
Depremle birlikte ortaya çıkan sorunlara son dönemde yasal mücadele de eklendi. Mülkiyet sorunundan veraset ilamına, ve güvenlik sorununa kadar pek çok zorlukla mücadele etmek zorunda kalan depremzedeler, ‘örgütlü’ mücadele ile sorunların üstesinden gelme yöntemini seçti. Psikolog ve pedagog desteğinin de olduğu çadır kent alanında, insanların artık aile olduğunu anlatan Çilem Balta şöyle konuştu:
“Hatay Depremzede Derneği’ne girmeden önce dertlerini paylaştı. Psikolog ve pedagog desteği de var. İnsanlar neye ihtiyaç duyuyorsa burada bulabiliyorlar. İletişim kurabiliyorlar. İnsanlar buraya gelip ‘artık ben konuşabiliyorum’ diyor. Hayatından bıktığını, kimseyi dinlemediğini, kendini anlatamadığını söyleyen insanlar vardı. Buraya geldikten sonra ‘sanki evime gitmiş gibi oldum’ diyorlar. Aile gibi olduk, bir nevi terapi oldu.”