14 Mayıs’ta gerçekleşecek olan seçimlerde kendi milletvekili adayları ile seçime girecek olan Türkiye Komünist Partisi, Cumhurbaşkanı seçiminde ise “Bir oy Erdoğan gitsin diye, bir oy TKP’ye” kampanyasıyla Kılıçdaroğlu’na oy çağrısı yaptı. TKP PM üyesi Aydemir Güler, partinin seçimlere ilişkin tavrına dair Bursatanık’a konuştu.
Zehra Değirmenci
14 Mayıs’ta gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekilliği seçimine sayılı günler kaldı. Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan bu seçimde Sosyalist Güç Birliği (SGB) bileşeni olan Türkiye Komünist Partisi de geçtiğimiz günlerde “Bir oy Erdoğan gitsin diye, bir oy TKP’ye” diyerek seçim tavrını kamuoyuna açıkladı.
Seçim çalışmaları kapsamında TKP Bursa milletvekili adaylarının tanıtımı için yapılan etkinliğe Parti Meclisi üyesi Aydemir Güler de katıldı.
Güler ile etkinlik sonrası TKP’nin seçim tavrına, AKP’nin seçim öncesi sessizliğine ve SOL Parti, Türkiye Komünist Hareketi, Devrim Hareketi ile oluşturdukları Sosyalist Güç Birliği’ne dair kısa bir sohbet gerçekleştirdik.
Sosyalist Güç Birliği kendi özgücüyle seçim çalışması yapacak. Meclis’e girme ihtimali var mı?
Türkiye bir kırılmadan geçiyor ve bu kırılmada bütün taşlar yerinden oynuyor. Deprem benzetmesi yapıyoruz, ülkenin gerçekten ideolojik, politik zemini de bir sarsıntı geçiriyor. O yüzden bu aralar her seçim başka bir sonuç verebilir. Küçük adımlarla basamak basamak değil, sıçramalı gelişmelere ihtiyacı var Türkiye’nin. Bu yüzden oy hesabı ve oy tahmini yapmıyoruz. Ama bir sıçrama umut ediyoruz.
Türkiye’de birçok ittifak var. Sizin kurduğunuz ittifak, diğerlerine oranla eşit güçler arasında kuruldu. Ancak eşit güçler arasında kurulmayan ittifaklar da var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Orada ilginç bir tablo var.
Nasıl yani?
Bu ittifaklar kural olarak seçim ittifakı. Yani milletvekili sayısını artırmaya gözünü dikmiş ittifaklar. Bir seçim yapılıyor ve bu tabi ki meşrudur. Ama farklılık anlaşılsın diye söyleyeyim, Sosyalist Güç Birliği (SGB) öyle kurulmadı.
Farkınız nedir?
SGB’nin bir geçmişi var ve bizi ayırt eden genel sol hareket içinde belirli ilkelere öncelik vermemizdi. Bunlar da kamuculuk, laiklik, yurtseverlik gibi değerler. Bu konularda amasız fakatsız ilkesel olarak sahip çıkmak. Bu birleştirdi bizi. İkincisi de bununla yakından ilişkili, Türkiye’de başka bir sosyalizm algısı var. Sosyalizm iyidir, hoştur, güzel bir modeldir ama en iyi ihtimalle uzak geleceğe ilişkin bir şeydir. Bugünse somut gündelik politika sosyalist olarak, komünist olarak yapılamaz.
Ne yapmak lazım? Ya CHP ya HDP. Zamanında CHP’nin de sosyalist milletvekilleri oldu. HDP’nin her zaman sosyalist milletvekilleri oluyor. SGB’yi oluşturan partiler olarak biz buna itiraz ettik. Sosyalizm geleceğe ilişkin güzel bir ütopya olmanın ötesinde bugüne sözü olan bir siyasi akımdır. Dolayısıyla bir bağımsız taraf oluşturmalıdır, böyle yaklaştık. Seçim yaklaşınca da bu yaklaşımlar bizi yan yana getirdi. Seçimlere de ittifak olarak giriyoruz ama bu oy veya milletvekili hesabı yapılara kurulmuş bir ittifak değil. O yüzden ittifak deyince sadece seçim ittifakını düşünenler niye böyle bir şey yaptınız diyebiliyorlar. Seçim için yapmadık. Biz zaten Türkiye siyasetinde yan yana duruyoruz. Tabi ki seçimde de yan yana duracağız, yoldaşça birlikte çalışacağız.
Seçim kampanyanızın sloganı “Bir oy Erdoğan gitsin diye, bir oy TKP’ye”. Ben seçim kampanyanızı ilk duyduğum TKP üyesi tanıdıklarıma “Bir oy Kemal’e, bir oy da Kemal’e şeklinde kampanya yapsaydınız” diye esprisini yapmıştım. (TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’a atıfla) Kılıçdaroğlu’na direkt olarak bir hedef göstermeseniz de en nihayetinde bu karar Kılıçdaroğlu’na oy olarak geri dönecek. Neden farklı bir ifade tercih ettiniz?
CHP, yapılan oylamada Finlandiya’nın NATO’ya katılmasına evet oyu veren bir partidir. Biz ise değil NATO’nun genişlemesine onay vermek, NATO’nun dağıtılmasını, Türkiye’nin de NATO’dan çıkmasını savunan bir partiyiz. Bu sadece bir örnek. Daha sayısız başlıkta benzeri örnekler verilebilir. Biz CHP’ye, onun liderine, adayına oy desteği veriyoruz.
Politik olarak farklısınız.
Ama bu politik olarak paralel düşündüğümüz, görüşlerini paylaştığımız anlamına kesinlikle gelmiyor. Bizi Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığına oy vermeye yönlendiren neden Tayyip Erdoğan’dan memleketi kurtarma olasılığı en yüksek olanın Kılıçdaroğlu olmasından ibarettir.
Erdoğan’ın önceki seçim dönemlerine göre sessiz olduğu görülüyor. Çeşitli senaryolar var. Bir planı var gibi. Ya da hiçbir planı yok gibi. Siz tecrübelerinize dayanarak seçim startı verilen bu dönemde sessiz olmasını neye bağlarsınız?
AKP daha önceki dönemlerde konuştuğunda kendi tabanını, Türkiye toplumunun belirli kesimlerini yanına çekti, bu sonucu aldı. Kandırdı, yalan söyledi, göz boyadı veya kimi olanaklarını paylaştı. Bunun içine erzak dağıtmayı veya büyük ihaleler vermeyi katabilirsiniz. Şimdi ise AKP politikalarını, daha doğrusu söylediği her sözün nereye gittiği gerçekten belli değil. Deprem bölgesinde banknot para dağıtmak olabilecek bir şey değil. Bunun Türkiye’de en ufak bir karşılığı yok. O parayı alsın diye toplanan bir avuç insan ile depremzede arasında bir ilişki yok. Veya Kemal Kılıçdaroğlu seccadeye bastı diye yaygara koparan karikatür sanatının yüz karası Hasan Kaçan bu tweetini silmek zorunda kalıyor. Çünkü bu konu insanların büyük acılar çektiği, dinin sonuna kadar istismar edildiği, çocuklara tecavüz edilen bir ülkede, ‘seccadeye basıldı, kutsallarımız çiğnendi’ diye şamata yapmak, bunun samimi bir şey olmadığı kısa sürede açığa çıkıyor. Geçmişte bunlar bir karşılık buluyordu Türkiye’de. Şimdi bana sorarsanız bulamıyor.
Güç kaybına mı bağlıyorsunuz?
Ben AKP’nin görece sessizliğinin ‘bir bildiği vardır’ ya da ‘büyük komplolar hazırlıyordur’a değil, diyecek bir şeyi pek kalmadı, her dediği de dönüp kendisini vuruyor diye düşünmekten yanayım. AKP’nin kolay teslim olmayacağını düşünebiliriz ama teslim olmamak ve birtakım komplolar çevirebilmek için bir güce sahip olmak lazım. Ben AKP’nin dağılmakta olan bir parti olduğunu düşünüyorum. Böyle bir gücü olduğuna inanmıyorum.