Deprem bölgesinden kaçışın en önemli adreslerinden biri Gaziantep otobüs terminali oldu. Çoğunluğu batı bölgesine gitmek isteyen afetzedeler, bilet bulabilmek için birbiriyle yarışıyor. Afetzedeler en çok depremi fırsatçılığı dönüştürenlere öfkeli. Depremden kurtulanlar, yaşadığına bile sevinemiyor.
Zehra Değirmenci / Sibel Kahraman
10 ilde büyük yıkıma yol açan depremin üzerinden 4 gün geçti. Depremde en büyük yıkımı yaşayan illerden biri de Gaziantep oldu. Kahramanmaraş’ın ardından Antakya’ya ulaşabilmek için gittiğimiz Gaziantep otogarında hem Antepli hem de Adıyamanlı depremzedelerle görüştük.
Gaziantep otogarı, bölgeden kaçış için insanların akın ettiği bir yer haline gelmiş. Yüzlerce yurttaş otogarın içinde yerlere serdikleri battaniyelerin üzerine oturup Gaziantep’ten kaçmayı bekliyor. Birçok insan da zaten az sayıda hizmet veren firmaların kapılarını bilet bulabilmek adına tek tek aşındırıyor. Ancak yoğun talebe karşılık vermek mümkün değil.
Şu ana kadar Maraş, Antep ve Adıyamanlı depremzedelerle görüşme imkanımız oldu. Karşılaştığımız her depremzede aynı şikayette bulunuyor: Ulusal basın bizim şehrimizin içinde bulunduğu durumu gerçekten yansıtmıyor.
Otogarda görüştüğümüz depremzedelerin en çok canını yakanlardan biri de deprem fırsatçılığı. Kimisi enkazın altından çıkmış, kimisi de kendini zar zor binanın dışına atabilmiş afetzedelere taksicilerin iki katı fiyat çekmesi, otogardaki pek çok insandan duyduğumuz ortak şikayet.
Otogarda gazeteci olduğumuzu öğrenince bizimle konuşan Seda Hanım, depreme Adıyaman’da yakalanmış. Gaziantep üzerinden İstanbul’a gitmeye çalışıyor. Evi yıkılmamış ama yaşanacak gibi de değilmiş. İlk sözleri ise “Kurtulduğumuza hiç sevinemiyoruz.” oluyor. Seda Hanım depremin ilk günlerinde enkazlardan seslerin geldiğini, hareket eden eller görebildiklerini söylüyor. Ancak bölgeye arama kurtarma ekiplerinin gitmemesi nedeniyle hem sesler duyulmaz olmuş hem de eller artık hareket edemez hale gelmiş. İnsanların göz göre göre can verdiğini aktarıyor.
Adıyaman’dan Gaziantep’e gelene kadar esnafın kendilerini depremzede olduklarını bildiği halde soyduğunu söyleyen Seda Hanım, bunun sadece bir iki kişiyle sınırlı olmadığını, karşılaştıkları herkesin kendileriyle pazarlık yaptığını ifade etti.
Seda Hanım, imkansızlıklar nedeniyle yerde biriken suları içtiklerini, ellerini yıkadıklarını anlatıyor. “Üzerimizde ölüm yorgunluğu var” diyen Seda Hanım şunları söylüyor:
“Söyleyeceğim tek şey yanlış bilgilendirme yapıyorlar. Erzak vesaire göndermeyi bıraksınlar, sadece profesyonel ekipler gönderilsin. Çünkü Adıyaman milleti yok oldu, insanlar öldü. Sebebi de sadece bir hilti başı, kesme bıçağı, birkaç alet edevat olmamasından dolayı. Bir tane aileyi çıkarmaya yardımcı oluyoruz. Dozerin önüne atladık, yukarı kaldıracak sadece. Adam birinden çalmış kendi ailesini kurtarmaya gidiyor. Abla çık ezerim seni diyor. Böyle bir ortam var inanabiliyor musunuz.”
Bilet aldığımız firmanın yazıhanesinde beklerken konuştuğumuz bir başka depremzede ise otogarda bulunan insanların elinde aynı meyve suyu ve bisküvinin olduğunu görünce dağıtıldığını anlıyor, kendileri de almak için gittiklerinde çok hızlı bittiklerini öğreniyor. Yardımların yetersiz olduğunu vurguluyor. Bunu sadece tek bir kişi değil, otogarda konuştuğumuz herkes söylüyor. Otogarın tuvaletleri ücretli. 4 TL vererek turnikeden geçen pek çok depremzede, böyle bir zamanda bu ücreti ödemek zorunda olmalarına isyan ediyor.
Deprem öncesi fiyatlarıyla aynı fiyata aldığımız biletlerimizle bindiğimiz otobüste, farklı kişilere satılmış aynı koltuklarda zar zor yer bularak çıktığımız yolda Antakya’ya giderken Gaziantep’in depremden en çok etkilenen bölgelerinden olan Nurdağı’ndan geçtik. Önünden geçtiğimiz cadde boyunca ayakta duran tek tük bina gördük. Enkazların arkasındaki sokaklarda başka enkazlar görmek de mümkün. Gece karanlığında tamamen karanlığa boğulmuş olan Nurdağı bundan dört gün önce kıyameti yaşamış gibi.